26 Aralık 2012 Çarşamba

“VAR OLMAK YA DA OLMAMAK İŞTE BÜTÜN MESELE BU” BAĞLAMINDA SHAKESPEARE



Hayatı (16. – 17. Yüzyıl)
William Shakespeare orta-batı İngiltere’de Warwickshire vilayetinin Stratford-on-Avon kasabasında doğmuştur.
Kasabada orta derecede eğitim veren ve “Grammar School” denilen, bir okul bulunuyordu. İşte Shakespeare’in çocukluğu ve gençliği böyle bir çevrede geçmiştir. Shakespeare’in babası John Shakespeare’in Stratford’un yerlisi olmadığı anlaşılıyordu, çünkü kasabanın doğum kayıtlarında böyle bir isme rastlanmıyor. John Shakespeare ismine ilk olarak 29 Nisan 1552 tarihinde rastlıyoruz; bu da onun izin almadan evinin önüne çöp yığdığından dolayı 1 şilin cezaya çarptırıldığı hakkındaki bir kayıtta görülüyor. Shakespeare’in babasının kim olduğu, nereden geldiği hakkındaki bütün araştırmalar kesin bir sonuç vermemiştir. XVI. Yüzyılda Warwickshire vilayetinde, özellikle Stratfor’un  kuzeyinde Wroxall ve Rovington gibi yerlerde Shakespeare ismine çok rastlanmaktadır
Stratford’daki Holy Trinity Kilisesi kütüğünden çıkartılmış olan kayıtlarda William Shakespeare’in vaftiz tarihi 1564 Nisan 26 olarak verilmekte, fakat doğum tarihine rastlanmamaktadır. William Shakespeare’in Arden ile evlenme tarihinin de ne olduğu bilinmemektedir.
John Shakespeare’in ikisi 1556 ve diğer ikisi de 1557 yıllarında olmak üzere Stratford’a dört ev sahibi olduğuna dair kayıtlar vardır: Bunlardan onun işlerinin iyi gittiği ve ekonomik durumunun iyi olduğu sonucu çıkarılabilir. 1565 yılında kasabanın belediye reisi seçilişi de bunun başka bir delilidir. Vesikalarda Shakespeare isminin 20 kadar farklı yazılışına rastlanmaktadır. Shakespeare’in kendi ismini “shakspere” şeklinde yazdığını, fakat vasiyetnamesinde imzasını “Shakespeare” şeklinde attığını görüyoruz. Londra’daki resmi vesika ve kayıtlarda bu ismin daha ziyade “Shakespeare” şeklinde yazıldığı, fakat Stratford’da “Shack-” ve “Shax-“ şekillerinin daha yaygın olduğu anlaşılıyor. “Shakespeare” ismi “Sallanan Mızrak” anlamına gelmektedir. Buna dayanarak Shakespeare’i sevenler onun ve ailesinin sembolünü elle sallanan bir mızrak olarak gösterirler.
William Shakespear’in çocukluğu hakkında çok az bilgiye sahibiz, bunların hemen hemen hepsi de bazı tahminlerden ibarettir.  10 Nisan 1693 tarihinde Qarwickhire’dan Mr. Dowdall isminde birinin kuzeni Mr. Southwell’e yazdığı mektupta Shakespeare’in gençliğinde bir kasap çırağı olduğu kaydedilmektedir. Mektupta aynen şöyle denmektedir:
“Bu memlekette ziyaret ettiğim en ilgi çekici yer Stratford Super Avondur. Orada trajedi yazarımız Mr.Shakespeare’in resmini gördüm. Heykelinin dikili olduğu duvarın yanında sade bir taş var. Bu taşın üzerinde ölümünden az evvel yazdığı mezar kitabesi var, bunun altında da kendisi gömülü.
William Shakespeare, 23 Nisan 1616’da Stratford’da Ben Jonson ile birlikte katıldığı bir şölenin ardından hayat gözlerini kapamıştır. Eserlerinin bir çoğu Türkçeye çevrilerek, ülkemizde de sergilenmiş, bazıları da sinema filmi olarak çekilmiştir

.
Shakespeare Gerçekten Yaşadı Mı?
Cervantes ve Shakespeare, aynı yılın aynı ayının aynı gününde (23 Nisan 1616) kalemlerini susturmuşlardı. Birisi roman türünde hâlâ aşılamayan şahikası “Don Kişot”un yazarıydı, öbürü ise hem İngiliz dilini dirilten bir usta, hem de dünya tiyatro tarihinin şaheserlerini topu topu 52 yıllık ömrüne sığdırmayı başarmış mucizevî yeteneklere sahip bir dehâydı.
Lakin Shakespeare’in sessiz sedasız ölümü etrafındaki efsane bulutunun kalınlaşmasını engelleyememiş, onun bu eserleri yazacak kıratta birisi olup olmadığından tutun da eserleri yazanın kişiliği ve cinsiyetine kadar uzanmıştır. Hatta meşhur aşk şiirlerini yazanın gerçekte bir kadın olduğu bile iddia edilecektir, çünkü bir kıza değil, bir delikanlıya hitaben yazılmıştır! Halihazırda bu tartışma, Oxford Üniversitesi’nden ciddi profesörler eliyle internet üzerinden kıyasla devam etmektedir.
Kaynaklar onun hakkında tam bir suskunluk içinde. Sanki Shakespeare diye birisi yaşamamış. Bir imzasını gösteriyorlar bula bula, o da evlere şenlik! Beş imzasının beşinde de ayrı ayrı yazılmış adı. İmza her birinde farklı ve bozuk. Bu imzaların “Othelloların, Fırtınaların, Romeo ve Julietlerin yazarına ait olması muhal ender muhal. Bir tek mektubu var elimizde, o da faizle borç verdiği bir alacaklıya yazılmış! Anlayacağınız, sevgili Shakespeare’imiz tefecilik yapmış bir zaman.
Devrinde Shakespeare adıyla tanınan zat-ı muhterem, ölümünden sonra büyük İngiliz ediplerinin gömüldüğü muteber Westminster Abbey’e değil, bir kilisenin bahçesine gömülmüştür. Üstelik mezarın üstüne yapılan anıtta, bir çuvalın önünde oturmuş bir “tüccar” olarak resmedilmiştir. Eserleri yaygın bir şöhrete ulaştığı zaman, 1748’de uyanık bir hayranı tarafından, Stratford’a turist maksadıyla anıttaki heykelciğin önündeki çuval alınarak yerine bir defter konulmuş, Shakespeare’in eline bir kalem tutuşturulmuştur!
Bir tek gün okula gitmeyen, okuma yazma bilmeyen, kasap çıraklığından yetişme, İngiltere dışına adımını atmamış, kitap okumayan, yaşadığı bölgede kitap ve kütüphane bulunmayan, bulsa bile Latince kitaplar basıldığı bir zamanda onları okuyamayacak durumda olan bu Stratfordlu kasabın eserlerinde 15-20 bin kelime kullanmış olması (ünlü şair Milton bile 8 bin kelime ile yazmıştı eserlerini), kesif tarih bilgisi, İngiliz, Fransız, İtalyan, hatta Rus saraylarında geçen en hurda ayrıntılardan haberdar olması ve sanatların en zoru kabul edilen trajedi yazmayı öğrenmesi, masonlukla ilgili pek çok sembolik ayrıntıyı eserlerinde hakkıyla ve yerinde kullanması, tıp,  tarih, çiçek ilmi, felsefe, Fransızca biliyor olması... Bütün bunlar Shakespeare muammasına yeni karanlıklar ekliyor. Kafanız karıştı biliyorum, ama sonuçta Shakespeare adlı zatın bu eserleri yazmasına imkan ve ihmal yok. O zaman kim yazdı bu şaheserleri!
Kavga da bu noktada kopuyor zaten. Kimisi, devrin en büyük alim ve yazarı Francis Bacon’ı aday gösteriyor Shakespeare’in tahtına, kimisi Oxford Beyi De Vere’yi. Marlow diye diretenler de var, Ben Johnson diyenler de. Henüz bir ittifak hasıl olmamışsa da, Shakespeare isminin takma olduğu ve bu kasap eskisi ve oyunculuk meraklısının isminin, eserleri sahneletebilmek için piyeslerin üzerine kamuflaj amacıyla yazıldığı, iddialar arasında. Mark Twain’den Charles Dickens’a, Schlegel’den Coleridge’e, Walt Whitman’dan Emerson’a… Hepsi Bacon’ın gerçek Shakespeare olduğuna inanmış. Mark Twain bir keresinde Tabiat Tarihi Müzesi’ne gidip bir dinozorun iskeletini görmek istemiş. Rehber iskelette sadece 9 orijinal kemik bulunduğunu, geri kalanının kendilerinin alçıdan yaptıklarını söylemiş. Ünlü hikâyeci, Shakespeare’in hayatıyla ilgili durumu da buna benzetiyor: Elimizde altı üstü 10 tane belge var. Bu karanlık hayatın geri kalanını “uzmanlar” hayal alçısından başarıyla yoğurmuş durumda! Efsaneler dışımızda değil, içimizde. Bizim sayemizde yaşıyorlar. “Kral çıplak!” deyinceye kadar da hayatlarını idame ettirecekler besbelli. Güçlerini bizim gafletimizden alıyorlar çünkü.

Benim Fikrim 
Bence de Shakespeare yaşamamıştır, yaşadığı dönemin sonrasında eserlerinin bir araya getirilmesi bana da bu eserlerin tek kişi tarafından yazılmadığını düşündürmektedir.
Çünkü bu kadar önemli eserleri yazabilen bir deha bana göre de kendi döneminde var olup olmama tartışmalarına yer vermez. O böyle istese bile dönemindeki etkisi onun varlığını görmezden gelemez!
Örneğin yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz Sokrates öğrencisi (Platon) tarafından yazılı eserlerinde anlatılmış ve onun varlığıyla ilgili hiçbir muamma bırakmamıştır.
Tabi nesnel bir varlık olarak yaşamış olsa da, edebiyat dünyasındaki Ruhsal varlığı yok sayılamaz…
Yani kısacası Hamlet oyunundaki Hayalet gibi bir varlıktan söz edilebilir.



Kaynaklar
Bu spekülasyonla ilgili daha fazla bilgi için bu linke tıklayabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder