Hayatı (16. – 17.
Yüzyıl)
William Shakespeare orta-batı İngiltere’de Warwickshire
vilayetinin Stratford-on-Avon kasabasında doğmuştur.
Kasabada orta derecede eğitim veren ve “Grammar School”
denilen, bir okul bulunuyordu. İşte Shakespeare’in çocukluğu ve gençliği böyle
bir çevrede geçmiştir. Shakespeare’in babası John Shakespeare’in Stratford’un
yerlisi olmadığı anlaşılıyordu, çünkü kasabanın doğum kayıtlarında böyle bir
isme rastlanmıyor. John Shakespeare ismine ilk olarak 29 Nisan 1552 tarihinde
rastlıyoruz; bu da onun izin almadan evinin önüne çöp yığdığından dolayı 1 şilin
cezaya çarptırıldığı hakkındaki bir kayıtta görülüyor. Shakespeare’in babasının
kim olduğu, nereden geldiği hakkındaki bütün araştırmalar kesin bir sonuç
vermemiştir. XVI. Yüzyılda Warwickshire vilayetinde, özellikle Stratfor’un kuzeyinde Wroxall ve Rovington gibi yerlerde
Shakespeare ismine çok rastlanmaktadır
Stratford’daki Holy Trinity Kilisesi kütüğünden çıkartılmış
olan kayıtlarda William Shakespeare’in vaftiz tarihi 1564 Nisan 26 olarak
verilmekte, fakat doğum tarihine rastlanmamaktadır. William Shakespeare’in
Arden ile evlenme tarihinin de ne olduğu bilinmemektedir.
John Shakespeare’in ikisi 1556 ve diğer ikisi de 1557
yıllarında olmak üzere Stratford’a dört ev sahibi olduğuna dair kayıtlar
vardır: Bunlardan onun işlerinin iyi gittiği ve ekonomik durumunun iyi olduğu
sonucu çıkarılabilir. 1565 yılında kasabanın belediye reisi seçilişi de bunun
başka bir delilidir. Vesikalarda Shakespeare isminin 20 kadar farklı yazılışına
rastlanmaktadır. Shakespeare’in kendi ismini “shakspere” şeklinde yazdığını,
fakat vasiyetnamesinde imzasını “Shakespeare” şeklinde attığını görüyoruz.
Londra’daki resmi vesika ve kayıtlarda bu ismin daha ziyade “Shakespeare”
şeklinde yazıldığı, fakat Stratford’da “Shack-” ve “Shax-“ şekillerinin daha
yaygın olduğu anlaşılıyor. “Shakespeare” ismi “Sallanan Mızrak” anlamına
gelmektedir. Buna dayanarak Shakespeare’i sevenler onun ve ailesinin sembolünü
elle sallanan bir mızrak olarak gösterirler.
William Shakespear’in çocukluğu hakkında çok az bilgiye
sahibiz, bunların hemen hemen hepsi de bazı tahminlerden ibarettir. 10 Nisan 1693 tarihinde Qarwickhire’dan Mr.
Dowdall isminde birinin kuzeni Mr. Southwell’e yazdığı mektupta Shakespeare’in
gençliğinde bir kasap çırağı olduğu kaydedilmektedir. Mektupta aynen şöyle
denmektedir:
“Bu memlekette ziyaret ettiğim en ilgi çekici yer Stratford
Super Avondur. Orada trajedi yazarımız Mr.Shakespeare’in resmini gördüm.
Heykelinin dikili olduğu duvarın yanında sade bir taş var. Bu taşın üzerinde
ölümünden az evvel yazdığı mezar kitabesi var, bunun altında da kendisi gömülü.
William Shakespeare, 23 Nisan 1616’da Stratford’da Ben
Jonson ile birlikte katıldığı bir şölenin ardından hayat gözlerini kapamıştır.
Eserlerinin bir çoğu Türkçeye çevrilerek, ülkemizde de sergilenmiş, bazıları da
sinema filmi olarak çekilmiştir
.
.
Shakespeare Gerçekten
Yaşadı Mı?
Cervantes ve Shakespeare, aynı yılın aynı ayının aynı
gününde (23 Nisan 1616) kalemlerini susturmuşlardı. Birisi roman türünde hâlâ
aşılamayan şahikası “Don Kişot”un yazarıydı, öbürü ise hem İngiliz dilini
dirilten bir usta, hem de dünya tiyatro tarihinin şaheserlerini topu topu 52
yıllık ömrüne sığdırmayı başarmış mucizevî yeteneklere sahip bir dehâydı.
Lakin Shakespeare’in sessiz sedasız ölümü etrafındaki efsane
bulutunun kalınlaşmasını engelleyememiş, onun bu eserleri yazacak kıratta
birisi olup olmadığından tutun da eserleri yazanın kişiliği ve cinsiyetine
kadar uzanmıştır. Hatta meşhur aşk şiirlerini yazanın gerçekte bir kadın olduğu
bile iddia edilecektir, çünkü bir kıza değil, bir delikanlıya hitaben
yazılmıştır! Halihazırda bu tartışma, Oxford Üniversitesi’nden ciddi
profesörler eliyle internet üzerinden kıyasla devam etmektedir.
Kaynaklar onun hakkında tam bir suskunluk içinde. Sanki
Shakespeare diye birisi yaşamamış. Bir imzasını gösteriyorlar bula bula, o da
evlere şenlik! Beş imzasının beşinde de ayrı ayrı yazılmış adı. İmza her
birinde farklı ve bozuk. Bu imzaların “Othelloların, Fırtınaların, Romeo ve
Julietlerin yazarına ait olması muhal ender muhal. Bir tek mektubu var
elimizde, o da faizle borç verdiği bir alacaklıya yazılmış! Anlayacağınız,
sevgili Shakespeare’imiz tefecilik yapmış bir zaman.
Devrinde Shakespeare adıyla tanınan zat-ı muhterem,
ölümünden sonra büyük İngiliz ediplerinin gömüldüğü muteber Westminster Abbey’e
değil, bir kilisenin bahçesine gömülmüştür. Üstelik mezarın üstüne yapılan
anıtta, bir çuvalın önünde oturmuş bir “tüccar” olarak resmedilmiştir. Eserleri
yaygın bir şöhrete ulaştığı zaman, 1748’de uyanık bir hayranı tarafından,
Stratford’a turist maksadıyla anıttaki heykelciğin önündeki çuval alınarak
yerine bir defter konulmuş, Shakespeare’in eline bir kalem tutuşturulmuştur!
Bir tek gün okula gitmeyen, okuma yazma bilmeyen, kasap
çıraklığından yetişme, İngiltere dışına adımını atmamış, kitap okumayan,
yaşadığı bölgede kitap ve kütüphane bulunmayan, bulsa bile Latince kitaplar
basıldığı bir zamanda onları okuyamayacak durumda olan bu Stratfordlu kasabın
eserlerinde 15-20 bin kelime kullanmış olması (ünlü şair Milton bile 8 bin
kelime ile yazmıştı eserlerini), kesif tarih bilgisi, İngiliz, Fransız,
İtalyan, hatta Rus saraylarında geçen en hurda ayrıntılardan haberdar olması ve
sanatların en zoru kabul edilen trajedi yazmayı öğrenmesi, masonlukla ilgili
pek çok sembolik ayrıntıyı eserlerinde hakkıyla ve yerinde kullanması, tıp, tarih, çiçek ilmi, felsefe, Fransızca biliyor
olması... Bütün bunlar Shakespeare muammasına yeni karanlıklar ekliyor. Kafanız
karıştı biliyorum, ama sonuçta Shakespeare adlı zatın bu eserleri yazmasına
imkan ve ihmal yok. O zaman kim yazdı bu şaheserleri!
Kavga da bu noktada kopuyor zaten. Kimisi, devrin en büyük
alim ve yazarı Francis Bacon’ı aday gösteriyor Shakespeare’in tahtına, kimisi
Oxford Beyi De Vere’yi. Marlow diye diretenler de var, Ben Johnson diyenler de.
Henüz bir ittifak hasıl olmamışsa da, Shakespeare isminin takma olduğu ve bu
kasap eskisi ve oyunculuk meraklısının isminin, eserleri sahneletebilmek için
piyeslerin üzerine kamuflaj amacıyla yazıldığı, iddialar arasında. Mark
Twain’den Charles Dickens’a, Schlegel’den Coleridge’e, Walt Whitman’dan
Emerson’a… Hepsi Bacon’ın gerçek Shakespeare olduğuna inanmış. Mark Twain bir
keresinde Tabiat Tarihi Müzesi’ne gidip bir dinozorun iskeletini görmek
istemiş. Rehber iskelette sadece 9 orijinal kemik bulunduğunu, geri kalanının
kendilerinin alçıdan yaptıklarını söylemiş. Ünlü hikâyeci, Shakespeare’in
hayatıyla ilgili durumu da buna benzetiyor: Elimizde altı üstü 10 tane belge
var. Bu karanlık hayatın geri kalanını “uzmanlar” hayal alçısından başarıyla
yoğurmuş durumda! Efsaneler dışımızda değil, içimizde. Bizim sayemizde
yaşıyorlar. “Kral çıplak!” deyinceye kadar da hayatlarını idame ettirecekler
besbelli. Güçlerini bizim gafletimizden alıyorlar çünkü.
Benim Fikrim
Bence de Shakespeare yaşamamıştır, yaşadığı dönemin
sonrasında eserlerinin bir araya getirilmesi bana da bu eserlerin tek kişi
tarafından yazılmadığını düşündürmektedir.
Çünkü bu kadar önemli eserleri yazabilen bir deha bana göre
de kendi döneminde var olup olmama tartışmalarına yer vermez. O böyle istese
bile dönemindeki etkisi onun varlığını görmezden gelemez!
Örneğin yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz Sokrates öğrencisi
(Platon) tarafından yazılı eserlerinde anlatılmış ve onun varlığıyla ilgili
hiçbir muamma bırakmamıştır.
Tabi nesnel bir varlık olarak yaşamış olsa da, edebiyat
dünyasındaki Ruhsal varlığı yok sayılamaz…
Yani kısacası Hamlet oyunundaki Hayalet gibi bir varlıktan söz edilebilir.
Kaynaklar
Bu spekülasyonla ilgili daha fazla bilgi için bu linke
tıklayabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder