31 Aralık 2012 Pazartesi

İKİ EFENDİNİN UŞAĞI





CARLO GOLDONİ (1707-1793)

'İki Efendinin Uşağı' isimli oyunu 1745'de Pisa'da avukatlık yapmakta olduğu sırada yazmıştır. Aslında Goldoni oyunu oyuncu Antonio Sacchi'nin isteği üzerine kaleme almıştır. Fakat o zamanlarda oyunun bir kaç sahnesini yazmıştır. 1753 senesinde tüm sahnelerini eksiksiz tamamlar. Günümüze kalan 1753 tarihli versiyonudur. Goldoni İtalya'da yazılmamış halk tiyatrosu komedyalarına (Commedia dell'Arte) edebi bir derinlik kazandırmıştır. Ayrıca bunları yazılı tiyatro metinleri haline getirerek aydınlanma döneminde burjuva tiyatrosunun kurulmasına ön ayak olmuş çok önemli bir yazardır. 




Goldoni'nin italyan ve dünya tiyatrosuna kazandırmış olduğu en ünlü klasik eserlerinden 'İki Efendinin Uşağı' italyan halk tiyatrosu commedia dell'Arte'nin son zamanlardaki en önemli oyunlarındandır. Fakat o zamanlarda seyircinin az oluşu nedeniyle her gece yeni bir oyun oynanır. Oyuncular aynı konuyu her gece değişik sözler ve hareketlerle oynamak zorunda kalırlar. Oyunda seyircinin oyunu algılayabilmesi için tiplerin özelliklerini belirleyen maskeler kullanılmıştır. Goldoni oyunlarında ilk olarak sahneye Venedik'den değişik toplumlardan maskelerinde belirlemiş olduğu tipler getirir. Daha sonra maskeleri kaldırarak tipleri kişilere dönüştürür. Böyleci commedia dell'Arte Goldoni sayesinde burjuva tiyatrosuna dönüşür. Burjuvazinin kaynağı halktır. Oyunu o dönemdeki oyunlardan ayıran en önemli özelliği iyilerle kötüler, yenenlerle yenilenler gibi bir durumun bulunmayışıdır. Kişiler iyi kalplidir. Oyun sonunda hataları olsa bile kimse cezalandırılmaz. Sakin bir çevre ele alınır. Oyun mutlu sonla biter. 

İki Efendinin Uşağı, zengin sevgililerin romantik duygulu hayatları, onların zıttı olan para kazanıp çok zor olan hayat mücadelesini sürdüren uşağın yalanlarla ve yarattığı karışıklarla süren gülmece dolu olayların öyküsüdür. 
Oyunun başlıca kişileri; venedikli zengin ama cimri olan ihtiyar tüccar Pantolone, sürekli özdeyişler söyleyen boğazına düşkün entelektüel görünmeye çalışan bolonyalı doktor, aşkları uğruna her şeyi göze alan romantik genç sevgililer ve hizmetçi kızdır. 

Ama bu türün en çekici ipleri uşaklardır. Başlangıçta Zanni olarak isimleri geçen uşaklar kurnazlıkları, hazır cevapları ve buluşlarıyla oyunun en önemli kişileridir. Biri kurnaz (Brighella), diğeri aptal (Arlecchino) iki uşak tipi vardır. İki Efendinin Uşağı'nda ise uşağın adı Truffaldino'dur. 

Oyunun çevirisi Rekin Teksoy'a aittir. 

Oyun üç perdedir. 
17. yüzyılda Venedik'de geçmektedir. Kısaca özeti Pantolone kızı Clarice'i doktor Lombardı'nin oğlu Sılvıo ile evlendirmeye karar verir. Fakat Clarice'in öldüğü sanılan nişanlısı Federigo Rasponi çıkagelir. Herkes ne yapacağını şaşırır. Oysa o kişi Rasponi'nin kılığına girmiş kız kardeşi Beatrice'dir. Beatrice'in kılık değiştirmesinin nedeni abisini öldürmekle suçlanan sevdiğiğ Florindo'yu bulmaktır. Bu durumu bir tek otelci Brighella anlar, kimseye söylemez. Uşak Truffaldino ise daha fazla para kazanmak için hem Beatrice hem de Florindo'ya hizmet eder. Bu yüzden işler iyice karışır. Oyunun sonunda Truffaldino Smeraldina ile evlenmek istemesi üzerine gerçeği açıklar. Böylece karışıklıklar çözülür. Beatrice ile Florindo kavuşur. 
Clarice ve Silvio'nun engelleri ortadan kalkar. 
Mutlu sona kavuşulur. 

Yıldız Teknik Üniversitesi bu oyunu oynayarak Maltepe Tiyatrolar Şenliği yarışmasında;
 en iyi oyun, en iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu 
ve en iyi kostüm ödüllerini almıştır.



Voltaire - François Marie Arouet


François Marie Arouet Kendisi Fransız yazar ve filozof'dur. Voltaire ismiyle tanınır. Fransız devrimi ve Aydınlanma hareketine büyük katkısı olmuştur. 

Din ve ifade özgürlüklerinin yanı sıra, insan hakları konusundaki düşünceleri ve felsefi yazınları ile ünlenmiştir. Eserlerinde Kilise dogmaları ve döneminin Fransız müesseselerini yoğun olarak hicvetmiştir. Zamanın en etkili isimlerinden biri olarak tanınır.



+ Hayatı

- İlk Yıllar

Voltaire Paris'te, 21 Kasım 1694'te doğmuştur. Sekiz yıl boyunca sanat eğitiminin başladığı Collège Louis-le-Grand'da okumuştur. Fakat orada "Latince ve Aptallıklar" dışında bir şey öğrenmediğini iddia etmiştir.

Mezun olduktan sonra Voltaire edebiyatta kariyer yapmaya başlamıştır. Babası ise oğlunun hukuk eğitimi almasını istiyordu. Bu nedenle Voltaire, Paris'te bir avukatın asistanı olarak çalışıyormuş gibi gözüküp, zamanının büyük bir kısmını hicivsel şiirler yazmaya adamıştır. Babası bunu öğrendiğinde Voltaire'i yine hukuk okumaya göndermiştir; yine de Voltaire yazmayı sürdürmüştür. Sivri dili ile aristokratik ailelerin beğenisini toplamıştır. Kral XV. Louis'nin naibi, Orléans Dükü, II. Philippe'yi konu alan bir yazısı nedeniyle Bastille'de hapsedilmiştir. Oradayken çıkış yaptığı piyesi Oedipe'yi kaleme almış ve Voltaire ismini almıştır. Oedipe'nin başarısı Voltaire'i etkili bir isim yapmakla beraber onu Fransız Aydınlanmasına dahil etmiştir.

- İngiltere'ye Sürgün 

Voltaire'nin hazır cevaplılığı ve sivri dili başına bela olmayı sürdürmüştür. Genç bir asilzadeyi gücendirmesi onun mahkeme dahi olmadan sürgün edilmesine yol açmıştır. Voltaire'nin İngiltere'ye sürgünü, İngiltere'deki düşünsel durum ve yaşadıkları düşüncelerini büyük oranda etkilemiştir. İngiliz monarşisinden ve ülkenin din ve ifade özgürlüğüne verdiği değerden etkilenen genç yazar, ülkenin yazar ve düşünürlerinden de etkilenmiştir, Shakespeare gibi. Gençlik yıllarından Shakespeare'i Fransız yazarlarına bir örnek olarak görse de, daha sonraları kendini ondan daha büyük bir yazar olarak görmüştür.

İngiltere'de geçirdiği zamanda onu en çok etkileyen şeylerden birisi Isaac Newton'un çalışmalarıdır. Eser ve düşüncelerinde bunun etkileri görülebilir.



3 yıllık sürgünden sonra Paris'e dönmüş ve fikirlerini İngiliz hükümetini konu alan kurgusal bir metinde toplayarak bastırmıştır; Lettres philosophiques sur les Anglais ("İngilizler hakkında felsefi mektuplar"). İngiliz monarşisini daha gelişmiş ve insan haklarına daha saygılı görmesi nedeniyle yazınları Fransa'da büyük bir tartışmaya yol açmış ve sonunda öyle bir noktaya gelinmiştir ki evrağın kopyaları yakılmış Voltaire ise Paris'i terk etmeye zorlanmıştır.

- Château de Cirey ve Sonrası 

Bundan sonra sınırdaki Château de Cirey'e yerleşen Voltaire burada Marquise (Markiz) du Châtelet, Gabrielle Émilie le Tonnelier de Breteuil ile de bir ilişkiye başlamıştır. Voltaire ile Markiz 21.000'den fazla kitap toplamışlardır. Kuşkusuz Voltaire'in 15 yıl süren bu ilişkisi entelektüel gelişimine yardımcı olmuştur. Yazmaya devam eden Voltaire Mérope gibi oyunları ve bazı kısa öyküleri yayımlamıştır.

Markizin ölümünden sonra Voltaire Berlin'e, yakın arkadaşı ve hayranı olan Büyük Frederick'e gitmiştir. Kral zaten onu daha önce ısrarla saraya davet etmiştir. Her ne kadar ilk zamanlarda buradaki yaşamı iyi gitse de, zamanla çeşitli zorluklarla karşılaşmaya başlamıştır. Sivri dili ile burada da haksız bulduğu durumları eleştirmiştir. Sonunda kızdırdığı Frederick, Voltaire'in tüm evrağının kopyalarını yakmış Voltaire'yi de tutuklatmıştır. Voltaire Paris'e doğru yola çıkmış fakat XV. Louis onun kente girmesini yasaklayınca, Cenevre'ye gitmiştir. Her ne kadar iyi karşılansa da tiyatral performansları yasaklayan Cenevre yasaları Voltaire'nin Candide, ou l'Optimisme ("Candide, veya İyimserlik") isimli eserini yazmasına ve kenti terk etmesine neden olmuştur. Bu eser Gottfried Leibniz'in felsefesinin hicvidir. Bugün Voltaire'nin en tanınmış eseri Candide'dir. Ferney'de malikâne almış ve 1778'deki ölümüne kadar burada yaşamıştır.

+ Hayatıyla İlgili Kısa Bir Video


+ Hayatına Farklı Bir Bakış

Voltaire (asıl adı François Marie Arouet) (1694-1778) Paris’te doğdu. İlk eğitimini Cizvit okulunda aldıktan sonra hukuk okudu. 23 yaşındayken saray soylularından Duc d’Orleans hakkındaki yergileri yüzünden Bastille’de hapis yattı. Orada yazdığı Oidipus trajedisiyle ün kazandı. Sivri dili nedeniyle sürgüne gönderildiği İngiltere’de üç yıl kaldı. Burada İngiltere’deki yönetim ile kendi ülkesindeki düzeni karşılaştırdı. Döndüğünde yazdığı ‘İngiltere Mektupları’ isimli yapıtı yine ortalığı karıştırdı.

Voltaire’in başarısı onun bütün kitaplarını yasaklayan ve oyunlarını daha üçüncü gecede sahneden kaldıran sansür kurullarının etkinliğiyle perçinlendi. Sonuçta Paris halkı oyunlarının açılış gecelerinde tiyatroları dolduruyor, oyunlarının en iğneleyici bölümlerini ezberliyordu. Kitapları bir yeraltı teşkilatının el kitapları gibi elden ele dolaşıyor, yabancı ülkelerde de ilgiyle okunuyordu. Voltaire’in toplumun ahlakını bozduğu yolundaki resmi suçlama aslında basit bir ahlaksızlık suçlaması değildi. Bu, komünist Rusya’da rejimi eleştirmek gibi bir şeydi, yani hükumeti eleştirmek veya iktidar hakkında birtakım kuşkuları dile getirmek, suçlamayı yapanlara göre ahlaksızlığın en çirkin biçimiydi. Gerçi Voltaire’in oyunları ve fantastik romanları genellikle yabancı ve garip diyarlarda geçiyordu, ama herkes bunların altında yatan ironik söylemi anlıyor ve kahkahadan kırılıyordu.

Çağdaşlarına sürekli olarak özgürce düşünme çağrısı yapan Voltaire bağnazlık çağında ortaya çıkan ilk ileri görüşlü kişi olarak bu çağı akıl çağına dönüştürmüştür. Voltaire sade ve içten gelen inançlara karşı olmamıştır. O boş inan sahiplerini alaya almış, kör inançları hor görmüştür. Voltaire hoşgörüsüzlük ve zulüme varan baskıdan nefret eder, bunların egemen olduğu eylemleri sürekli olarak eleştirirken öfkenin sağduyuya, ateşin ışığa dönüştürülmesi çağrısında bulunurdu. “Benim işim düşündüğümü dile getirmektir,” diyordu. Düşünceleri 99 cildi bulan oyun, şiir, roman ve makalelerde toplanmıştır. Zamanının ünlü kişilerine 8000 civarında mektup yazmıştır. Bütün Avrupa Voltaire’in kralların ilahi hakları, kutsal engizisyon ve omzu kalabalıklar hakkındaki düşüncelerini okuyor, ancak kendi ülkesinde sansür, bu düşüncelerin yer aldığı kitapları meydanlarda yakıyordu. Voltaire bir cümlesiyle önemli bir kişiyi yerin dibine batırabilirdi. Örneğin, Kardinal Mazarin için “Yapmadığı bütün iyi şeylerden dolayı suçludur,” demişti.

İlerleyen yaşlarında yazar özgür Cenevre Cumhuriyeti’ne sığınmayı uygun gördü. (1755) Avrupa’nın önemli şahsiyetleri kendisini orada ziyaret etmeye başladılar. Kırışmış yüzündeki cin gibi gülümsemeyle konuklarını ağırlıyor ve Avrupa’daki en nitelikli sohbetlerini yapıyordu onlarla. Üç gün için gelen konuklar üç ay kalmadan edemiyorlardı. “Tanrı beni dostlarımdan korusun,” diyordu Voltaire, “ben düşmanlarımla baş etmesini bilirim.”

Azim ve cesaret küpü olan bu adam ülkesini taparcasına seviyor ve sevgili Paris’ini ölmeden önce bir kez daha görmek istiyordu. 1778 yılında bir Şubat günü döndüğünde Paris sevinç içindeydi. Ulusal Akademi bağrına basmıştı onu. Comedie Française basamaklarında bütün oyuncular onu selamlamak için toplanmıştı. Yeni oyunu baştan sona alkışlar içinde oynandı.

Mayıs ayında 83 yaşındaki yaşlı adam ölüm döşeğindeydi. Tüm inancını özetleyen son sözlerini bir vasiyetname gibi bırakıyordu bize: “Tanrı sevgisini kalbimde taşıyarak, dostlarımı severek, düşmanlarımdan değil, boş inandan nefret ederek ölüyorum.”

Kilise tarafından dini törenle toprağa verilmeyi reddettiğinden cenazesi kilise ve kraliyet tarafından aşağılanacağı açıktı. Fakat sevenleri Voltaire’in cenazesini birtakım desteklerle aralarında taşıyıp evin kapısında bekleyen görevlilerin onun henüz sağ olduğuna inanmalarını sağlayarak şehir dışına çıkardılar ve uygun biçimde toprağa verdiler onu.

Fakat Fransa, müstebit hükümdarlarıyla mücadelesini sürdürerek sonunda Voltaire’in görmek istediği düzene kavuştu. “Ey halk, uyan, zincirlerini kır!” diye bağıran Voltaire’in sözleri yerini buldu. 1791’de, Voltaire’in fikirlerinin de etkin olduğu Fransız devrimi tüm hızıyla hüküm sürerken Voltaire’in naaşı Paris’e geri getirilerek Bastil’in yıkıntılarının ortasında bir gece boyunca zafer katafalkına kondu. İnsanlar uzun kuyruklar oluşturarak saygı gösterisinde bulundular, sonra da Fransız büyüklerinin gömülü olduğu Pantheon’daki şimdiki yerine taşıdılar onu. Cenaze alayı ilerlerken üzerinde “İnsanın aklına kanat taktı ve bizi özgürlüğe uçurdu,” yazan bir bayrak dalgalanıyordu havada.

“Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum, fakat bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım.” Birçok kişi bu ünlü deyişin Voltaire’e ait olduğunu sanır, ancak anılan deyiş Voltaire’in yaşam öyküsünü yazanlardan birinin onun ömür boyu sürdürdüğü düşünce özgürlüğü yolundaki mücadelesini çok özlü ve güzel bir biçimde yansıtmak amacıyla kaleme aldığı bir cümledir.

 + Hayatıyla İlgili Detaylı Bir Video

+ Çalışmaları


- Şiir

Voltaire'in ilk basılan çalışması şiirdir. İki uzun şiir kaleme almıştır: Henriade ve Pucelle. Bunların yanında birçok kısa şiir de yazmış ve genellikle kısa şiirleri bu iki uzun şiirinden daha fazla beğeni toplamıştır.

- Felsefe

Voltaire'nin en tanınmış ve büyük felsefi eseri Dictionnaire philosophique yani "Felsefe Sözlüğü"dür. Dönemin Fransız siyasi müesseselerine yoğun eleştiri içeren yazınlar içeren sözlük, aynı zamanda o dönemlerde popülerleşmiş düşünceler ve Voltaire'nin rakip ve düşmanları hakkında da yazınlar içerir. Bunun dışında eserde din eleştirisi de bulunmaktadır.

- Diğer Çalışmaları

Voltaire bunların dışında tarihi ve düzyazı eserler kaleme almıştır. Düzyazı eserlerine şunlar örnek verilebilir: L'Homme aux quarante ecus, Zadig, dini ve felsefi optimizme saldıran ünlü Candide. Ayrıca yaşamı boyunca yaklaşık 20.000'den fazla mektup yazmıştır ve bu mektuplar gerek kişiliği gerekse düşünce tarzı açısından büyük önem taşır.

Çok üretken bir yazar olan Voltaire neredeyse tüm edebi şekillerde eser vermiştir. 
Başlıca eserleri şunlardır:
*  Oedipe (1718)
*  Zaire (1732)
*  Lettres philosophiques sur les Anglais (1733)
*  Le Mondain (1736)
*  Sept Discours en Vers sur l'Homme (1738)
*  Zadig (1747)
*  Micromegas (1752)
*  Candide (1759)
*  Dictionnaire philosophique (1764)
*  Épître à l'Auteur du Livre des Trois Imposteurs (1770)

- Oyunlar

Voltaire, tamamlanamamışlar dahil, 50-60 arası oyun kaleme almıştır. Bunlardan bazıları:

*  Ecossaise
*  Eriphile
*  Mahomet
*  Mérope
*  Nanine
*  Zaide



+ Düşüncesi

Her ne kadar ömrü boyunca yurttaşlık hakları ve din özgürlüğü gibi kavramları savunmuş olsa ve var olan Fransız rejimini eleştirse de Voltaire demokrasiden yana değildi. Onun gözünde en iyi yönetim biçimi 'aydın' bir monarşi veya 'aydın mutlakiyet'ti. Nitekim hayatının sonuna kadar "aydınlanmış bir monark'ın yönetimini ideal bir yönetim tarzı olarak savundu."

Bunun dışında sınıfların varlığını da bir zorunluluk olarak görmüş ve ne teorik ne de pratik açıdan bunu eleştirmiştir. Din açısından ise Voltaire'nin tutumları biraz karışıktır. Philosophes'den olan Voltaire genelde, diğerleri gibi, bir deist olarak tanımlanmıştır. Fakat çeşitli söylemleri nedeniyle ateist olduğu da düşünülmüştür. Ünlü felsefi eseri Felsefe Sözlüğü'nde (Dictionnaire philosophique) Voltaire ateizmi ve ateistleri eleştirir. Ortaya koyduğu dini fikir ve söylemler deist çerçevededir. Bazı araştırmacılara göre Voltaire'in deist çizgide kalmasının, kişisel nedenler bir yana, fikri nedeni onun yönetim biçimi konusundaki fikirleridir. Voltaire'e göre din halkın uygun biçimde yönetimi için neredeyse şarttır. Nitekim Voltaire'in tanınmış aforizmalarından birisi Si Dieu n'existait pas, il faudrait l'inventer yani "Eğer tanrı var olmasaydı, onu icat etmek gerekirdi" onun dini fikirlerini anlamak açısından önemlidir. Bunların dışında Voltaire, var olan dini inanç ve yapıyı eleştirmiştir. Her açıdan Voltaire'in dini dogmatizme karşı olduğu aşikardır. Özellikle dini bağnazlığa sert biçimde karşı çıkmış, Hristiyanlığı ve Musevileri yermiştir. Bu tutumları da yine "Felsefe Sözlüğü"nde görülebilir.
Voltaire'nin düşünce tarihi açısından önemli biri sayılır. Zaten tarihsel planda çok büyük önem taşıyan Fransız Devrimi'nin de babası sayılmıştır.

+ Masonluğu

Voltaire, ölümünden kısa bir süre önce 7 Nisan 1774 tarihinde, Paris'te bulunan Dokuz Kız Kardeş Locası'nda Masonluğa alınmıştır. Yaşamı boyunca Masonlarla yakın temas içinde bulunan ve Fransız aydınlanma düşüncesini birlikte oluşturdukları Masonların geç davetine icabet etmiş, tekris töreni büyük bir ihtişam içinde gerçekleşmiştir. Benjamin Franklin gibi bir çok isim, ABD'den sadece Voltaire'in tekrisinde bulunmak için Paris'e gelmiştir. Kendisine gösterilen bir saygı ve ihtimamın örneği olarak, Voltaire'e farklı bir tekris prosedürü uygulanmış, Mabed kapısına gerilen siyah bir örtünün arkasından gerçekleştirilmiştir. Gözleri bağlanmamış ve Masonların kabulü esnasında uygulanan testler yaptırılmamıştır. Her üç derece de aynı gün içerisinde kendisine tevcih edilmiş, Tekrisin ardından Loca başkanı tarafından yanına davet edilmiş ve orada oturmuştur.

Voltaire'in Fransız kamuoyunu Osmanlılar aleyhine kışkırttığı dönemleri de bu dönemlerine tekabül eder.

+ Dikkat Çeken Sözleri
*
*  Fikirlerinizden nefret ediyorum. Ama onları savunabilmeniz için hayatımı feda etmeye hazırım.
*  İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker.
*  İnsanlar ancak hayalleriyle yaşar ve biraz yaşamaya başlayınca tüm hayallerini kaybederler...
*  Eğer hayvanlar konuşabilseydi, onları kesip yemeye cesaret eder miydik?
*  Bu dünyayı tıpkı dünyaya geldiğimizde onu bulduğumuz gibi aptal ve kötü bir biçimde terk edeceğiz.
*  Her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur.
*  Size kimin hükmettiğini öğrenmek istiyorsanız, sadece kimi eleştirme izniniz olmadığını bulun.
*  Kulak yüreğe giden bir caddedir.
*  Eğer Tanrı var olmasaydı, onu icat etmek gerekirdi.
*  Tanrı'ya tek bir dua ettim: "Düşmanlarımı komik duruma düşür!" O da kabul etti.


+ Kaynak

tr.wikiquote.org
www.biyografi.net
tr.wikipedia.org


Hasan Hakan YILMAZ

Johann wolfgang von Goethe

Johann wolfgang von Goethe



28 Ağustos 1749,Frankfurt Doğumlu ,Alman edebiyatçı dır.Varlıklı bir aileden gelen Babası ve Annesi tarafından Aydınlanma Düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi.Küçük yaşta Fıransızca ,Latince ve eski Yunanca ögrendi.Goethe,babasından edindiği disiplin,ciddiyet ve akıl unsurunu,annesinden edindiği hayal gücü,anlatma zevki ve duygu unsurunu almıştır.Babası Johann Caspar,oğluna özel ögretmenler ışıgında ciddi bir egitim imkanı sağlamıştır.dil ögrenimlerinin yanı sıra ,bilimsel konular ,din ve çizim gibi alanlarda yer almıştır.Ayrıca,çello ve piyano çalmayı ve biniciliği,eskrimi ve dans etmeyi de ögrenmiştir.Goethe babasının yönlendirmesi ile Leipzig'de hukuk ögrenimine başlamıştır.Goethe,ilk aşk macerasını,Leipzig günlerinde yaşamıştır.Bir zanaatkar kızı olan Katchen Schonkopf ile yaşadığı aşk iki yıl sonra ,iki tarafın da rızası ile sona ermiştir.Yaşadıgı bu duygusal karışıklık ,Goethe'nin yazı sitilini etkilemiştir; daha önceleri ise ,Rokoko kültürünün etkisi altında şiirler yazmıştır,bu yüzden şiirleri,üslup bakımından daha özgür ve daha çoşkulu olmuştur.Frankfurt dönüşünde Goethe,dört yıl boyunca çalıştırdıgı bir hukuk bürosu açmıştır.Fakat Goethe için,edebiyat avukatlıktan daha önemli olmuştur.Gelecek nesillere kalacak olan Götz von Berlichingen adlı daraması Fırtına ve Çoşku Döneminin temel yapıtı olarak kabul edilecektir.Ortaçag etkisiyle,çoşkunluk akımı ile işlenmiş bu oyun dönemin en zengin piyeslerinden biri olmuştur.
Goethe'nin meslek arkadaşı Johann Christian Kestner,zamanın Goethesini şöyle tanımlamıştır:
"Goethe,muhteşem hayal gücüne sahip bir dehadır.kendi ruhunun yaratıcısıdır.Asil bir düşünce tarzına sahiptir.Goethe ,tam bir karakter adamıdır.Tuhaftır ve söylemlerinde kendi canını sıkabilecek farklılıklara sahiptir.Tabii ki çocuklarda,bayanların odasında ve diger birçok kişiye karşı davranışlarında takdir edilmektedir.Hoşuna giden bir şeyi,bir başkasının hoşlanıp hoşlanmayacağını,onun moda olup olmayacağını veya yaşam tarzının buna müsaade edip etmeyeceğini düşünmeksizin yapmaktadır.Tüm zorluklar ise ondan korkmaktadır."diye anlatmıştır.
Goethe ,arkadaşı Kestner'in nişanlısı Charlotte Buff''a aşık olmuştur.Bu durum ,iki ay sonra tehlike arz etmeye başlayınca,Wetzlar'ı alelacele terk etmıştır.Bir buçuk yıl sonra ise,edindiği bu aşk tecrubesiyle diğer hayat tecrübelerini,Genç Werther'in Acıları adlı Romanında bir araya getirmiştir.Aşırı melankoli içeren bu eseri,kısa zamanda Goethe'yi tüm Avrupa da ün sahibi yapmştır.
Bu eser ,gençlerin aynı yola başvurmasına ve intihara yönelmesine neden olacak kadar gerçekçi bir anlatıma sahiptir.
Goethe ,Kur'an tefsirleri üzerine de çalışmalar yapmıştır.Almanya'da İslamiyet'e pozitif yaklaşan ilk edebiyatçı olmuştur.
Goethe'nin Weimar'da geçirdigi on yıl içerindeki en önemli ve etkileyici ilşkisi,bir saray nedimesi olan Charlotte von Stein ile olmuştur.Goethe'den yedi yaş büyük olan Charlotte ,yedi çocugundan dört tanesini kaybetmiştir ve anlaşmalı bir evlilik yaşamıştır.1786 yılında  romaya yaptıgı bir seyehat sonunda bitmiştir.Goethe bu ilşkiden sonra bunalıma girmiştir. kendi kendisiyle çelişir hale gelmiştir.Daha sonra 23 yaşında ki Christiane Vulpius ile evlenmiştir.Beş çocugu olmuştur ve sadece biri hayatta kalabilmiştir.Goethe ,22 mart 1832'de muhtemelen kalp krizinden öldügü bilinmektedir.Son sözleri "daha fazla ışık"ifadesi olmuştur.

Goethe'den Seçmeler

Şiir ya mükemmel olmalı yada hiç varolmamalı.
Abartma yapmayan her edebiyat hakikidir ve sürekli derin etki yapan herşeyde abartılmış sayılmaz.
Roman;bize olabilir olayları ımkansız yada neredeyse imkansız şartlar altında gerçek diye sunan tür.
Masalın bir hakiki yanı vardır ve olmalıdır da, aksi halde o masal degildir.
Masalın ana karakteri saf özgürlügüdür.
Yetenekler Şart koşuluyor,onların becerilere dönüştürülmesi gerekir.iste her türlü egitimin amacı budur.
Tek yanlı egitim egitim degildir.Gerçi bir noktadan yola çıkılır ama çeşitli yönlere gitmek gerekir.
Dersin yararı çoktur,ama heveslendirmenin de yaptıramayacağı şey yoktur.
Hakiki ögrenci bilinenin içinden bilinmeyeni geliştirmeyi ögrenir ve ustaya yaklaşır.
Gerektiginde okullarımız var,Liselerimiz hatta dünyaca ünlü üniversitelerinizde var ,ama insanın ve karakterinin gerçek egitimi için kurulmuş hiçbir şeyimiz yok.bu yüzden içimizde çogumuz o kadar karaktersiz.
Deliler ve akıllılar aynı derecede zararsızdır.yalnız yarı delilerle,yarı akıllılar çok tehlikelidir.


Kaynaklar :
Goethe'den seçmeler
www.kimkimdir.gen.tr
www.wikipedia.com

30 Aralık 2012 Pazar

SCAPİN İN DOLAPLARI



                                                         SCAPİN İN DOLAPLARI

Scapin in dolapları Fransızca  Les Fourberies de Scapin ünlü Fransız yazar asıl adı Jean-Baptiste Poquelin bilinen adı moliere in  24 mayıs 1671 de Paris de kraliyet sarayının salonun da oynamıştır bu oyunu sahnenin dekoru Napoli limanının bir kesitiymiş ve ön planda liman yolu var arka planda ise limana demirlemiş tekneler ver yelken direkleri göze çarpan unsurlarmış ve bir diğer önemli unsur ise ışık seçimi moliere bu oyununu sahnelediği yerde alabildiğine açık güneşli bir havada gün ışığının en fazla olduğu zamanı tercih etmiş ve moliere  in oyunlarının arasında en fazla ışığın kullanıldığı oyunlarının başında gelir benimde dikkatimi çeken en önemli unsur ise moliere in bu oyunu sahneye koyduğun da oyunun en dikkat çeken kişisi scapin i kendisi oynamış olması kendi yazdığı oyunun baş rolünü kendi oynaması bir yerde oyunu yazarken ne kadar keyif aldığını ve kendisinin de sahnelendiğinde içinde olmak istemesi ve oyunun ne kadar benimsediğini göstermektedir yalnız üzücü ve trajik olan tarafı oyun sahnelendiğinde istenilen ilgiyi çekememiş ve başarılı olmamış olması ve moliere bunun üzerine oyunu başka bir sezona bırakmış ertelemiş ve bir daha moliere scapin rolünü oynayamamış hayatını kaybetmiştir
Oyunun kahramanı hilekar, düzenbaz, bitirim  sacpin devamlı olarak etrafındakilere yalan ve dolanlarla hayatında herkesten öne geçmeye çalışan bir kişidir kendini beğenmiş  küstah kibirli biri kendisinin yapamayacağı hiç bir şey olmadığını düşünen fakat aynı zamanda diplomasi üzerinde üstün yetenekli biri oyundaki kişileri birbirlerine karşı kukla gibi oynatmaya başlayan scapin bununla beraber iki genç çiftlere yardım etmektense asla vazgeçmemektedir

KONUSU

Argante ve Geronte, birlikte uzun süreli bir iş seyahatine çıkmışlar, bu seyahatte Argante’ın oğlu Octave ile Geronte’un ikinci karısından olma kızını nikâhlamayı kararlaştırmışlardır. Ancak bu sırada Octave, Hyacinte isimli fakir bir kızla, babası Argante’tan gizli evlenmiştir. Octave, uşağı Sylvestre’den Argante’ın kendisini başka bir kızla evlendirmek istediğini öğrenir. Kendisini bu çıkmazdan kurtarması için arkadaşı Leandre’ın uşağı Scapin’den yardım ister.Aynı zamanda Leandre da, babası Geronte’un evlenmelerine onay vermeyeceği bir çingene kızı olan Zerbinette’e aşıktır. Zerbinette’in çingeneler tarafından fidye için kaçırılması üzerine Leandre da Scapin’den yardım ister.Scapin’in gençleri çıkmazdan kurtarmak için çevirdiği bir dizi dolaptan sonra, Hyacinte’in sütninesi Nerine’in de işlere dahil olmasıyla, Hyacinte’in aslında Geronte’un kızı olduğu; Zerbinette’in de aslında bir çingene kızı olmadığı, kibar bir aileye mensup olduğu ve Argante’ın yıllar önce kaybettiği kızı olduğu ortaya çıkar.scapin in yaptığı çevirdiği dolapların ortaya çıkmasına rağmen scapin de affedilir herkes mutlu olur oyun sonunda mutlu bir şekilde sonlanır

KİŞİLER

Scapin : Léandre'in uşağı ve bir "düzenbaz" (İtalyan Commedia dell'arte oyundaki Scapino, )
Léandre : Géronte'in oğlu ve Zerbinette'in sevgilisi
Octave : Argante'nin oğlu ve Hyacinthe'in sevgilisi
Géronte : Léandre ve Hyacinthe'in babaları
Argante : Octave ve Zerbinette'in babaları
Hyacinthe : Géronte'in kızı ve Octave'in sevgilisi
Zerbinette : Argante'in kızı ve Léandre'in sevgilisi
Silvestre : Octave'in uşağı
Carle : Düzenbaz
Nérine : Hyacinthe'in süt annesi
İki kapıcı

Kaynakçalar

 http://tr.wikipedia.org  Jean-Baptıste Poquelin Moliere (çeviren:Ayberk Erkay) (2006) Toplu Oyunları 1 - Scapin'in Dolapları / George Dandin İstanbul:Mitos Boyut Yayınları

29 Aralık 2012 Cumartesi

DENİS DIDEROT- AKTÖRLÜK ÜZERİNE AYKIRI DÜŞÜNCELER

                   
                            DENİS DIDEROT- AKTÖRLÜK ÜZERİNE AYKIRI DÜŞÜNCELER

  Fransız düşünür Diderot 1713-1784 yılları arasında yaşamıştır.Dindar bir alienin oğludur.13 yaşında papaz olmuştur ancak cizvit olmak istediğinden,okuldan kaçar ve babası tarafından Paris'te bulunan matematik ve fizik üzerine okutululan ünlü bir koleje verilir.Diderot 1746 yılında kitap yazmaya başlamıştır.Yazdığı kitaplar nedeni ile sık sık gözaltına alınır.
  Aktörlük üzerine aykırı düşüneceler kitabını 1830 da yayınlar.Diderot gerçek yetenegin sadece doğanın bizlere sunduğu bir özellik olmadığını ve bu özelliğin yüksek bir kavrayışla hayata geçirebilecegimizi belirtir.Diderot kitabında şöyle diyor;Hakiki yetenek eğreti olarak benimsenen ruhun dış görünüşlerini iyice bilmek,bizi dinleyenlerin,duyanların duygularına seslenmek ve bu görünüşlerini taklit ederek onları aldatma yeteneğidir.Diderot yeteneğin,bir oyuncu için hiç bir zaman yeterli olan bir meziyet olmadığını ve hatta kimi zaman oyunculara zarar verdiğini,nadiren işe yaradığını söylemektedir.Ona göre doğa vergisi ancak disiplinli çalıştığı,oyunculukla ilgili modeller geliştiği ve muhakeme gücüne ulaşıldığında değer kazanabilecek bir meziyettir.Doğa vergisi ile kastedilen,ses,yüz ifadesini oluşturma,taklit yeteneği ve duyarlılıktır fakat sahne gerçeği ile gündelik hayat gerçegi birbirinden farklı işlediği için,doğa vergisi her zaman başarılı sonuçlar vermez.Sizden,bendinizden farklı bir durum tasarladığınızda bu yeteneklerinizle çelişki yaratcaktır.
  Aktörlerin duyarlılıktan uzak bir oyunculuk sergilemeleri akıl,zeka,ince eleyip sık dokuması sonucunda karakteri canlandırması gerektirdiğini ve sadece bu şekilde istikrarlı bir oyunculuk ortaya konulanabileceğini savunur ayrıca kitabında duyarlı olamanın büyük bir "deha niteliği"olmadığını yazıyor ve diğer alanlarda,duyarlılığın değil,aklın gerekli olduğunu vurguluyor.Ona göre "aşaırı duyarlılık zayıf aktörler mehydana getirir;zayıf duyarlılık ortaya bir sürü kötü aktör çıkarır;duyarlılığın hiç mi hiç bulunmaması ise yüce aktörlerin yetişmesini mümkün kılar" işte bu nedenle Diderot,bir aktörün yaptığı rolü her yönüyle kavramasını,o karakterin inceliklerini iyice öğrenmesini,gözlemlemesini ve onu ustaca taklit etmesini doğru bulur.Aktör,o karakterin kendisi olmamalı,o karakter gibi olmalıdır yani oyunculuk "yüce bir maymunluktur"der.Komedyen rolünü oynadığı kişi değildir,komedyen sadece o kişiyi oynar,onu temsil eder.Seyircilerde oyuncunun temsil ettiği kişiyi iyi canlandırdığını düşünüyorsa ona hayranlık duyar.
  Diderot aktörlüğün yinelenebilir,tekrar edilebilir olan duyguları kopya edebilen,taklit edebilen biri olarak düşünür.Diderot yinelenebilir ifade teorisinde şu örnekleri verir:Yaşadığınız trajik bir olayı ilk kez anlattıktan sonra ikinci defa anlatmaya kalktığınızda sonuç ilkine göre "başarısızlık" olacaktır.Sevdiğine uzun süreden beri aşkını ilan edemeyen sevgili,ancak heyecanını yendiğinde aşk ilanında bulunabilir.Uzun süre sonra gördüğünüz bir dostunuzla karşılaştığınızda uzun esler meydana gelir,bu esler ancak karşılaşmanın heyecanı sakinleştikten sonra ortadan kalkar.
  Diderot çoşku ve akıl ayırımında tercihin akıldan yana kullanıyor ve soğuk kanlı veya "kişiliksiz"oyuncu tezini savunuyor.Çoşkular denetimsiz ve tekrar edilemez olduğu için,aktör tasarımdan yola çıkan,gözlemleyen ve kendi oyunuyla ilgili detaylı bir model oluşturan(nerede nasıl duracağını,ritmini ve tonlamalarını nasıl yapacağını provalar yoluyla oluşturan)kimsedir.
  Oyuncunun oynadığı karaktere çalışırken kendisinin o olduğunu tasarlaması gerekir ki duyguları gerçek olabilsin.Komedya oyunculuğunun iç niteliği"neşeli bir ruh"iken,tragedya oyunculuğunun iç niteliği ise "yüce bir ruhtur"Aktörün ruh hali ile performansı arasında bir eşgüdüm ilişkisi kurulmaktadır.
  Diderot'a göre iki tip sanatçı vardır.
1-Çoşkularına kapılıp gidenler
2-Çoşkularını kontrol altına alan soğukkanlı düşünüp taşınanlar.
Gerçeklik duygusu insanı oluşturan tek şeydir,teknik sırtını gerçeklik ilkesine dayamalıdır.Tiyatroda ise,önemli ahlak sorunlarının tartıldığı "ağır başlı komedi"veya "burjuva dramı",doğaya yakınlık ilkesiyle paylaştığı için Diderot tarafından savunulur.
  Kitapta,birinci ve ikinci konuşmacı arasında temel olarak hesaplılık ve duyarlılık tartışması sürüp gitmektedir.Le Comedian oyunculukta doğa vergisini ve duyarlılığı savunur.Duyarlılığıda oyuncu olarak Mademe Dümesnil temsil etmektedir.Buna karşın Diderot oyunculukta hesaplılık  tezini savunur ve birinci konuşmacının tezlerine karşı çıkar ve aktörlüğün ne olduğu konusunda kendi düşencelerini ortaya koyar.Karşı çıkmasının nedeni eserşn sıradan düşüncelerle dolu olduğunu ve eserin oyunculuk snaatına pek katkısı olamdığını söylemektedir.Diderot,Le Comedien'de yüceltilen yeteneğin,bir oyuncu için hiçbir zaman yeterli olan bir meziyet olmadığını ve hatta kimi zaman oyunculara zarar verdiğini,nadiren ise yaradığını söylemektedir.
  Fransız yazar filozof Diderot;çağdaşları Voltaime,Rousseau ve Montesguieu ile birlikte,din,felsefe,sanat özgürlük üzerine eserler vermektedir.Akıllarda bir devrim'in gerçekleştiğini,aydınlanmanın her köşeye yayıldığı bir dönem de Denis Diderot Aktörlük Üzerine Aykırı Düşenceler kitabını,düşün dünyasında büyük değişim ve gelişmelerin yaşandığı böyle bir ortamda kaleme alır.


  KAYNAKÇA
-Denis Diderot Aktörlük Üzerine Aykırı Düşünceler Kitabı
-Felsefe konuşmaları,Diderot,sosyal yayımlar

                                                              BURAK TAŞTAN

28 Aralık 2012 Cuma

17.YY'DA TİYATRO - FRANSIZ TRAJEDİ YAZARLARINA, OYUNLARINA ve DÖNEME BAKIŞ

17.YY’da TİYATRO

17.YY – Yazarlarından Örnekler ve Döneme ait Bilgiler

Genel olarak yaptığım araştırmalar sonucu; 17.yy tiyatrosu, “Rönesans Tiyatrosu” olarak bilinmektedir. Bu dönemde; İngiliz, Fransız, İtalyan tiyatroları daha çok ön plandaydı. Benim kanaatimce; Avrupa ülkelerinde, Rönesans’ın başlangıcı ile hepsi ayrı ayrı sivrilmeye çalışmış gibi sanki.

Araştırmamda; Dönemin Fransız trajedi yazarlarına ve oyunlarına, döneme daha çok yoğunlaştım diyebilirim.

İngiliz tiyatrosu, maske ve dekor gibi görsel öğelere daha çok yer vermeye başlamıştı. 1642'deki burjuva devriminden sonra tiyatrolar kapatıldı ve sahne sanatı çok uzun bir süre eski canlılığına kavuşamadı.

Fransa'da düzenli tiyatro toplulukları yaygınlaşmıştır. Bunların repertuvarında, ibret ve mucize oyunları kadar, kaba bürlesk ve parodiler de yer alıyordu. Ama Fransa'nın öbür Avrupa ülkeleri gibi “özgün bir yerel tiyatro geleneği” yoktu. Bu yüzden İtalyan Rönesansı'nın etkisini kolayca benimsedi. 17. yüzyılda ülkenin güçlü bir merkezi yönetim altında birleşmesini sağlayan Başbakan Kardinal Richeliu, en gelişmiş sahne teknolojisini içeren bir tiyatro binası yaptırdı. Richeliu, trajedi ile komedinin birbirinden ayrılması, tiyatrodan traji-komik öğelerin atılması içinde çalıştı. Ama dönemin üç önemli yazarından biri olan, Corneille'in Le Cid'i Kardinalin yerleştirmeye çalıştığı klasik birlik kurallarını hiçe sayan bir trajikomediydi. Corneille'in rakibi Racine ise klasikçi kuralların içinde kalarak trajediye romantik bir ton kazandırdı. Konularını Yunan-Roma mitolojisinden ve tarihten alan bu iki yazara karşılık Moliere, Fransız toplumunun gündelik yaşamından aldığı tiplerle kendi çağını aşan bir modern komedi anlayışının kurucusu oldu. Üstelik, dönemin en sevilen oyun yazarıydı.
17. yüzyılda Avrupa'nın başka ülkelerinde de ulusal tiyatrolar kuruldu. Ama, bunların çoğu, sınırlı bir izleyici kesimine seslenebilen saray tiyatroları olarak kalacaktı. Opera ve balede gene aynı dönemde, soylu sınıfın seyirlik sanatları olarak gelişmişti. 17. yüzyılın ikinci yarısında, İngiliz Restorasyon dönemi (1660-85) tiyatrosu Elizabeth dönemine geri dönmek istediyse de, İngiliz aristokrasisinin soğuk mizah anlayışını yansıtan bir töre komedisinden öteye gidemedi. Restorasyon tiyatrosunun en başarılı örneği sayılan William Congreve'in The Way of the World'ü (Dünyanın Hali) bile günümüzde sahnelenmektedir. İtalyan tiyatrosunun en önemli yazarı 18. yüzyılın ortasında bir çok komedi kaleme alan Carlo Goldoni'dir.

Ayrıca 17.yy tiyatrosunda koro kalkmış, üç birlik kuralı benimsenmiştir. Bu üç birlik kuralını şöyle açıklayabilirim;

Üç Birlik Kuralı

- Zaman Birliği: Eserin konusunu oluşturan olay, 24 saat (1 gün) içinde geçmelidir.
- Yer Birliği: Olayın baştan sona aynı yerde geçmesi.
- Olay Birliği: Eserin bir tek ana vak’a çevreside geçmesidir.
17.yy tiyatrosunda koronun kalkıp, beş perdelik trajediler/traji-komik oyunlar yazılmıştır, üç birlik kuralı benimsenmiştir.


17.YY – Yazarları Hakkında Bilgiler

1) Fransız Trajedisinin Kurucusu : Pierre Corneille (6 Haz. 1606 - 1 Ekim 1684)
Molière ve Racine'le birlikte 17. yy'ın en büyük üç Fransız tiyatrocularından biridir. Corneille, “Fransız trajedisinin kurucusu” olarak tanınmış ve kırk yıla yakın bir süre boyunca yapımcılık yapmıştır.
Corneille, Rouen, Fransa'da, Marthe le Pesant ve Pierre Corneille'in (rütbesiz bir memur) çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Bakanlık'ta çalışırken ilk oyununu yazdı. Oyunu, bir komedi olan Mélite'yi ne zaman yazdığı kesin değildir, ancak ilk defa 1629'da bir gezici tiyatro kumpanyasına sunduğunda ortaya çıktı. Kumpanya oyunu kabul etti ve repertuarlarının bir parçası yaptılar. Oyun Paris'te iyi karşılandı ve Corneille, düzenli olarak oyunlar yazmaya başladı. Aynı yıl Paris'e taşındı ve kısa zamanda Fransız tiyatrosunun önemli isimlerinden biri haline geldi. Mélite'yle başlayan ilk oyunları, Fransız ortaoyunu geleneğinden uzaklaşarak, revaçta olan asil Paris dilini ve hareketlerini yansıtıyordu. Corneille, zamanındaki komedilerini "une peinture de la conversation des honnêtes gens" ("soylu sınıfının konuşmalarının bir tablosu") olarak nitelendirmiştir. İlk gerçek trajedisi, 1635 yılında sahneye konan Médée'dir.

Son oyunları
Corneille, birçok eser yazan bir yazar olmasına rağmen (1659'dan sonra on dört yıl boyunca her yıla bir oyun) bu oyunları, eski oyunları kadar tutulmadı. Diğer oyun yazarları daha çok revaçtaydı. 1670'de Corneille ve rakibi olan Jean Racine'e, aynı olay üzerinde farklı oyunlar yazmaları söylendi. İki oyun yazarı da diğerinin de aynı şeyi yaptığından habersizdi ve oyunlar tamamlandığında Corneille'in Tite et Bérénice'i, Racine'in Bérénice'inden daha üstün görülmüştür. Molière de bu zamanlar da fazlasıyla ünlüydü ve Corneille'le bir komedi olan Psyché'yi yazmıştır. Corneille'in daha sonraki oyunları genellikle trajedilerdi. Bunlar; La Toison d'or, Sertorius, Othon, Agésilas ve Attila'dır.
Corneille'in en son oyunu Suréna'dır (1674). Bu oyundan sonra, sahneyi son kez terketmiş ve 1684'te, Paris'teki evinde ölmüştür. St. Roch kilisesine gömülen Corneille, 1821'e kadar mezartaşsız bir şekilde gömülü kalmıştır.

2) Jean Racine (1639 - 1699)
Fransız edebiyatının önde gelen şairlerinden ve trajedi yazarlarından olan Racine iyi bir eğitim görmüştür. Özellikle Yunan trajedi şairi Euripides (Öripid)'den etkilenen Racine, Fransız klâsik trajedisinin gelişmesinde büyük rol oynamıştır. XIV. Louis (Lui) döneminde saray tarihçiliği de yapmış olan Racine, eserlerinde Yunan mitolojisi, Filistin tarihi ve İngiliz saraylarından seçilmiş konulara yer vermiştir. Racine, eserlerinde genellikle tutkularına esir olmuş kişilere yer vermiştir.
Tanzimat Dönemi'nde yaşayan Türk edebiyatçılar üzerinde de etkili olan Racine'nin; Andromaque (Andromak), Berenice (Berenis), Bajazet (bayazıt), Iphigénie (İfijeni) ve Phaidra (Fedra) adlı eserleri ünlüdür.


3) Giordano Bruno (1548, İtalya-Nola -  17 Şubat 1600 İtalya-Roma)
İtalyan filozof, rahip, gökbilimci ve okültist. Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biridir ve şair yönüyle de edebiyata en yakın duranıdır. Ona doğacı coşkunluğun düşünürü de denilebilir. Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan İtalyan filozof, Kopernik'in tezini savundu. Evrenin sonsuz ve eş dağılımlı olduğunu ve evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi. Aykırı görüşler beslediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edildi ve Roma'da diri diri yakılarak idam edildi.

Yazmış olduğu tiyatro oyunu : Il Candelaio (Şamdancı) – 1582
Ayrıca, Panteizm akımının öncülerinden de sayılır.

Kaynaklar
http://tr.wikipedia.org
http://tiyatrotarihi.com
http://turkcebilgi.org

İ.ÇAĞRI GÜREL
Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar FakültesiOyunculuk Bölümü

ALMAN FENOMENİ ANDREAS GRYPHİUS


Andreas Gryphius, 2 Ekim 1616’da glogauda doğmuştur. 17. yüzyıl Alman barok edebiyatı şairidir.İlk resmi eseri 1639 yılında çıkan (Son und Feyrtags Sonnete) adlı eseridir. Daha çok lirik şiirleriyle bilinmektedir. Gryphius’us aile yaşantısından bahsedicek olursak   12 yaşında babasını veremden kaybetmiştir. Daha sonra annesi  Anna ve Michael Eder evlenmiştir. Daha sonra Gryphius’u  Akademik Gymnasium Danzig okuluna göndermişlerdir.Burda  3 sene eğitim görmüştür. Daha sonra annesi ve üvey babası  Görlitz şehrine eğitim için göndermişlerdir.Burada düzenli bir üniversite yaşamı vardır.Leiden Üniversitesini bitirmiştir. Daha sonra genç Gryphius Glogauer şehrinin Evanjelik okulundan bir öğretmen ile evlenmiştir.Gryphius okuduğu dönemde içinde olmak üzere 30 yıl savaşın içinde kalmıştır.O yüzden eserlerinde kendi zamanının acı deneyimleri,anne ve babasının erken kaybı,otuz yıl savaş dönemi,ilişkilerde ki dini zulümlerden ilham almaktadır.Gryphius’un odaklandığı trajediler ve şiirler savaş dönemindeki acı ve ahlaki yönden kötülükler,huzursuzluk,yanlızlık ve insan çatışmaları üzerine olmuştur. O dönemde kasaba hayatı vardı. Ancak nüfus sayısı 45.000 gibi kasabaya göre büyük bir nüfusun içinde büyümüştür.Gryphius’un okuduğu leiden üniversitesi (Haarlem,Amsterdam,Utrecht,Delft) gibi büyük şehirler de bulunan üniversiteler kadar kaliteli bir üniversitedir.Üniversite yaşamı bittikten sonra Gryphius 6 yıl kadar bir okuma ve çalışma dönemine girmiştir. Gryphius Rene Descartes ile yeni bir felsefe geliştirmiştir. Psikoloji stüdyoda yaptığı çalışmalarda tek bir konu üzerine değil okudukları,bilimsel disiplinler hakkındaki konular ve akademik çalışmaları üzerine çalışmıştır.Gryphius genç üretken bir şair olduğu için ününü geliştirmiştir.Gryphius şiir koleksiyonlarını,sone,gazelleriyle örnek olmak için özdeyişler yayınladı.Açıkcası bu yaptığıyla retorik geleneği ve almanca dilinin kurallarını kırmıştır.Daha sonra Aristotelesin  dört element teorisi hakkında bir tez hazırladı. Ayrıca Gryphius bir trajedisinde İngilteredeki iç savaşları ele almıştır.Daha sonra Gryphius’un Floransa ziyareti olmuştur.Floransa hakkında epik şiirler yazmıştır.Gryphius ayrıca şair olmakla birlikte bir avukattır. Gryphius’un çocukluğunda yani dokuz sene içerisinde  çektiği sıkıntılardan sonra avukatlığa atılır.Bir çok arkadaş ve yakınınıda kaybettiği için avukatlık isteği artmış daha sonra da avukat olmuştur.Glogauda avukatlık yaşantısını sürdürmüştür.Onun şairlik hayatının son döneminde yazdığı eserlerindende esinlenicek olursak barış için derin bir özlem olduğunu görmekteyiz. Buna ek olarak eserlerinin tümünde gördüğümüz insanların başarı güdüsü ve aspirasyon geçiciliği içinde Barok döneminin tipik bir ‘’ makyaj’’ yani üstünü kapama başka bir deyişle parçayı güzelleştirmede diyebiliriz. Bunun bir örneği Gryphius’un şiirinde bir kibir olduğunu alman çalışma teorisine göre hazırladığını ayrıca bu şiirinde otuz yıl süren savaşlardaki dehşeti dindirmeyi amaçlamıştır. Ülkesi için yazdığı şiiri alman halkını göz yaşına boğmuştu. Çünkü yaşadıklarından çektiği sıkıntılardan yola çıkarak ülkesinin de  çektiği sıkıntıları işleyen bir şiirdir bu şiir.Gryphius bu başarı dolu şair ve avukatlık döneminden sonra  16 temmuz 1664’te Glogauda vefat etmiştir.


ESERLERİ


Latin eserleri:

§  Herod Furiae et Rachelis Lachrymae , Glogau 1634
§  Dei Vindicis Impetus et Herod Interitus , Gdansk 1635
§  Parnassus renovatus Gdansk 1636
§  Epigrammata liber Ben, Leiden 1643
§  Olivetum Libri tres , Floransa 1646

Şiir:

§  Sonnets ("Lissa sone"), Lissa 1637
§  Oğul ve Feyrtags soneleri , Leiden 1639
§  Sonnets. İlk kitap , Leiden 1643
§  Oden. İlk kitap , Leiden 1643
§  Epigrammata. İlk kitap , Leiden 1643
§  Ölü mezarlık ve dinlenme yeri Üzerine Düşünceler , Wrocław 1657


Trajediler:

§  Leo Armenius veya prens-cinayet ( trajedi ), Wrocław 1657
§  Gürcistan Catherine veya bewehrete direnci (trajedi), Wrocław 1657
§  Cardenio ve Celinde veya mutsuz Verliebete (trajedi), Wrocław 1657
§  Katledilen veya Büyük Britanya Carolus Stuardus Majesteleri Kral (trajedi), Breslau 1657; iyice gözden geçirilmiş ve Revize Wroclaw 1663
§  Cömert hukuk bilgini, ya ölüyor Aemilius Paulus Papinianus (trajedi), Wroclaw 1659

Komediler:

§  Absurda Comica veya Bay Peter Ayva / Schimpff oyunu , Wrocław 1658
§  Horribilicribrifax. Teutsch , Wrocław 1663
§  Verlibtes hayalet / şarkı Spil. Gelibte diken / Schertz-Spil Rose in Silesian lehçesi (Double Dram), Wrocław 1660


Nesir:

§  Fewrige Gri şehir , Lizbon 1637
§  Mumiae Wratislavienses , Wrocław 1662
§  Dissertationes FUNEBRES.


Kaynakça: wikipedia,almanca wikipedia

SABRİ DEMİR

26 Aralık 2012 Çarşamba

“VAR OLMAK YA DA OLMAMAK İŞTE BÜTÜN MESELE BU” BAĞLAMINDA SHAKESPEARE



Hayatı (16. – 17. Yüzyıl)
William Shakespeare orta-batı İngiltere’de Warwickshire vilayetinin Stratford-on-Avon kasabasında doğmuştur.
Kasabada orta derecede eğitim veren ve “Grammar School” denilen, bir okul bulunuyordu. İşte Shakespeare’in çocukluğu ve gençliği böyle bir çevrede geçmiştir. Shakespeare’in babası John Shakespeare’in Stratford’un yerlisi olmadığı anlaşılıyordu, çünkü kasabanın doğum kayıtlarında böyle bir isme rastlanmıyor. John Shakespeare ismine ilk olarak 29 Nisan 1552 tarihinde rastlıyoruz; bu da onun izin almadan evinin önüne çöp yığdığından dolayı 1 şilin cezaya çarptırıldığı hakkındaki bir kayıtta görülüyor. Shakespeare’in babasının kim olduğu, nereden geldiği hakkındaki bütün araştırmalar kesin bir sonuç vermemiştir. XVI. Yüzyılda Warwickshire vilayetinde, özellikle Stratfor’un  kuzeyinde Wroxall ve Rovington gibi yerlerde Shakespeare ismine çok rastlanmaktadır
Stratford’daki Holy Trinity Kilisesi kütüğünden çıkartılmış olan kayıtlarda William Shakespeare’in vaftiz tarihi 1564 Nisan 26 olarak verilmekte, fakat doğum tarihine rastlanmamaktadır. William Shakespeare’in Arden ile evlenme tarihinin de ne olduğu bilinmemektedir.
John Shakespeare’in ikisi 1556 ve diğer ikisi de 1557 yıllarında olmak üzere Stratford’a dört ev sahibi olduğuna dair kayıtlar vardır: Bunlardan onun işlerinin iyi gittiği ve ekonomik durumunun iyi olduğu sonucu çıkarılabilir. 1565 yılında kasabanın belediye reisi seçilişi de bunun başka bir delilidir. Vesikalarda Shakespeare isminin 20 kadar farklı yazılışına rastlanmaktadır. Shakespeare’in kendi ismini “shakspere” şeklinde yazdığını, fakat vasiyetnamesinde imzasını “Shakespeare” şeklinde attığını görüyoruz. Londra’daki resmi vesika ve kayıtlarda bu ismin daha ziyade “Shakespeare” şeklinde yazıldığı, fakat Stratford’da “Shack-” ve “Shax-“ şekillerinin daha yaygın olduğu anlaşılıyor. “Shakespeare” ismi “Sallanan Mızrak” anlamına gelmektedir. Buna dayanarak Shakespeare’i sevenler onun ve ailesinin sembolünü elle sallanan bir mızrak olarak gösterirler.
William Shakespear’in çocukluğu hakkında çok az bilgiye sahibiz, bunların hemen hemen hepsi de bazı tahminlerden ibarettir.  10 Nisan 1693 tarihinde Qarwickhire’dan Mr. Dowdall isminde birinin kuzeni Mr. Southwell’e yazdığı mektupta Shakespeare’in gençliğinde bir kasap çırağı olduğu kaydedilmektedir. Mektupta aynen şöyle denmektedir:
“Bu memlekette ziyaret ettiğim en ilgi çekici yer Stratford Super Avondur. Orada trajedi yazarımız Mr.Shakespeare’in resmini gördüm. Heykelinin dikili olduğu duvarın yanında sade bir taş var. Bu taşın üzerinde ölümünden az evvel yazdığı mezar kitabesi var, bunun altında da kendisi gömülü.
William Shakespeare, 23 Nisan 1616’da Stratford’da Ben Jonson ile birlikte katıldığı bir şölenin ardından hayat gözlerini kapamıştır. Eserlerinin bir çoğu Türkçeye çevrilerek, ülkemizde de sergilenmiş, bazıları da sinema filmi olarak çekilmiştir

.
Shakespeare Gerçekten Yaşadı Mı?
Cervantes ve Shakespeare, aynı yılın aynı ayının aynı gününde (23 Nisan 1616) kalemlerini susturmuşlardı. Birisi roman türünde hâlâ aşılamayan şahikası “Don Kişot”un yazarıydı, öbürü ise hem İngiliz dilini dirilten bir usta, hem de dünya tiyatro tarihinin şaheserlerini topu topu 52 yıllık ömrüne sığdırmayı başarmış mucizevî yeteneklere sahip bir dehâydı.
Lakin Shakespeare’in sessiz sedasız ölümü etrafındaki efsane bulutunun kalınlaşmasını engelleyememiş, onun bu eserleri yazacak kıratta birisi olup olmadığından tutun da eserleri yazanın kişiliği ve cinsiyetine kadar uzanmıştır. Hatta meşhur aşk şiirlerini yazanın gerçekte bir kadın olduğu bile iddia edilecektir, çünkü bir kıza değil, bir delikanlıya hitaben yazılmıştır! Halihazırda bu tartışma, Oxford Üniversitesi’nden ciddi profesörler eliyle internet üzerinden kıyasla devam etmektedir.
Kaynaklar onun hakkında tam bir suskunluk içinde. Sanki Shakespeare diye birisi yaşamamış. Bir imzasını gösteriyorlar bula bula, o da evlere şenlik! Beş imzasının beşinde de ayrı ayrı yazılmış adı. İmza her birinde farklı ve bozuk. Bu imzaların “Othelloların, Fırtınaların, Romeo ve Julietlerin yazarına ait olması muhal ender muhal. Bir tek mektubu var elimizde, o da faizle borç verdiği bir alacaklıya yazılmış! Anlayacağınız, sevgili Shakespeare’imiz tefecilik yapmış bir zaman.
Devrinde Shakespeare adıyla tanınan zat-ı muhterem, ölümünden sonra büyük İngiliz ediplerinin gömüldüğü muteber Westminster Abbey’e değil, bir kilisenin bahçesine gömülmüştür. Üstelik mezarın üstüne yapılan anıtta, bir çuvalın önünde oturmuş bir “tüccar” olarak resmedilmiştir. Eserleri yaygın bir şöhrete ulaştığı zaman, 1748’de uyanık bir hayranı tarafından, Stratford’a turist maksadıyla anıttaki heykelciğin önündeki çuval alınarak yerine bir defter konulmuş, Shakespeare’in eline bir kalem tutuşturulmuştur!
Bir tek gün okula gitmeyen, okuma yazma bilmeyen, kasap çıraklığından yetişme, İngiltere dışına adımını atmamış, kitap okumayan, yaşadığı bölgede kitap ve kütüphane bulunmayan, bulsa bile Latince kitaplar basıldığı bir zamanda onları okuyamayacak durumda olan bu Stratfordlu kasabın eserlerinde 15-20 bin kelime kullanmış olması (ünlü şair Milton bile 8 bin kelime ile yazmıştı eserlerini), kesif tarih bilgisi, İngiliz, Fransız, İtalyan, hatta Rus saraylarında geçen en hurda ayrıntılardan haberdar olması ve sanatların en zoru kabul edilen trajedi yazmayı öğrenmesi, masonlukla ilgili pek çok sembolik ayrıntıyı eserlerinde hakkıyla ve yerinde kullanması, tıp,  tarih, çiçek ilmi, felsefe, Fransızca biliyor olması... Bütün bunlar Shakespeare muammasına yeni karanlıklar ekliyor. Kafanız karıştı biliyorum, ama sonuçta Shakespeare adlı zatın bu eserleri yazmasına imkan ve ihmal yok. O zaman kim yazdı bu şaheserleri!
Kavga da bu noktada kopuyor zaten. Kimisi, devrin en büyük alim ve yazarı Francis Bacon’ı aday gösteriyor Shakespeare’in tahtına, kimisi Oxford Beyi De Vere’yi. Marlow diye diretenler de var, Ben Johnson diyenler de. Henüz bir ittifak hasıl olmamışsa da, Shakespeare isminin takma olduğu ve bu kasap eskisi ve oyunculuk meraklısının isminin, eserleri sahneletebilmek için piyeslerin üzerine kamuflaj amacıyla yazıldığı, iddialar arasında. Mark Twain’den Charles Dickens’a, Schlegel’den Coleridge’e, Walt Whitman’dan Emerson’a… Hepsi Bacon’ın gerçek Shakespeare olduğuna inanmış. Mark Twain bir keresinde Tabiat Tarihi Müzesi’ne gidip bir dinozorun iskeletini görmek istemiş. Rehber iskelette sadece 9 orijinal kemik bulunduğunu, geri kalanının kendilerinin alçıdan yaptıklarını söylemiş. Ünlü hikâyeci, Shakespeare’in hayatıyla ilgili durumu da buna benzetiyor: Elimizde altı üstü 10 tane belge var. Bu karanlık hayatın geri kalanını “uzmanlar” hayal alçısından başarıyla yoğurmuş durumda! Efsaneler dışımızda değil, içimizde. Bizim sayemizde yaşıyorlar. “Kral çıplak!” deyinceye kadar da hayatlarını idame ettirecekler besbelli. Güçlerini bizim gafletimizden alıyorlar çünkü.

Benim Fikrim 
Bence de Shakespeare yaşamamıştır, yaşadığı dönemin sonrasında eserlerinin bir araya getirilmesi bana da bu eserlerin tek kişi tarafından yazılmadığını düşündürmektedir.
Çünkü bu kadar önemli eserleri yazabilen bir deha bana göre de kendi döneminde var olup olmama tartışmalarına yer vermez. O böyle istese bile dönemindeki etkisi onun varlığını görmezden gelemez!
Örneğin yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz Sokrates öğrencisi (Platon) tarafından yazılı eserlerinde anlatılmış ve onun varlığıyla ilgili hiçbir muamma bırakmamıştır.
Tabi nesnel bir varlık olarak yaşamış olsa da, edebiyat dünyasındaki Ruhsal varlığı yok sayılamaz…
Yani kısacası Hamlet oyunundaki Hayalet gibi bir varlıktan söz edilebilir.



Kaynaklar
Bu spekülasyonla ilgili daha fazla bilgi için bu linke tıklayabilirsiniz.

14 Aralık 2012 Cuma

WILLIAM SHAKESPEARE VE HAYATI



WİLLİAM SHAKESPEARE VE HAYATI
   
           Dünya üzerinde William Shakespeare ile ilgili çok az bir bilgiye sahibiz. Bunun yanı sıra birçok söylenti var hayatı ile ilgili. Bildiklerimiz kilise, mahkeme ve tapu kayıtları gibi resmi belgelerle çağdaşlarının onun kişiliği ve eserleri hakkında yazdıklarına dayanır. Shakespeare 26 Nisan 1564’te Stratford-Upon-Avon’da doğmuş 23 Nisan 1616’da tine Stratford-Upon-Avon’da ölmüş, İngiliz bir Rönesans şairi ve Tiyatro oyun yazarıdır. Bu 52 yıllık yaşantısında insanların değişmez özelliklerini, dili çok iyi kullanarak anlattığı için yaşadığı çağdan bu yana her ülkede oyunları sıkça sahnelenmiştir. Öyle ki yazdığı eserler de kelimelerin ağızdan çıkarkenki oluşturdukları ses düzeylerine göre oyunlarını yazmıştır, bu şekilde çok daha etkin bir başarı sağlamıştır.

 Babası ticaretle uğraşan bir iş adamıydı. Okuduğu okul tam belli olmamakla birlikte Stratfort daki orta okul da öğrenim gördüğü söyleniyor. 18 yaşında kendisinden 8 yaş büyük 26 yaşında olan Anna Hathawey ile evlenir; bu evlilikten önce bir kızı sonra bir oğlu daha sonra ikiz kız çocukları olur.  Okul yaşamından sonra 1952’ye kadar hiçbir bilgiye sahip değiliz.

Bir tiyatro topluluğunda yazar ve oyuncu olarak çalıştığı biliniyor, bu sırada yılda ortalamam 2 oyun yazıyor ve oyunlarında küçük rollerde oynuyor. 1954’te Chamberlain topluluğunun önde gelen bir oyuncusu olarak biliniyor. O yıl oyunları yayımlanıyor. Yazdığı oyunlar halk tarafından beğeniliyor çünkü dönemin bütün özelliklerini çok iyi bir biçimde yansıtıyor, bu durumda kazancıda git gide artıyor.

 Kraliçe 1. Elizabeth dönemimin sonlarında varlıklı bir hayat sürdüğü, kendi oyun topluluğu için 1599 da Londra da yaptırılan Globe tiyatrosunun hisselerinin bir bölümünü almasından biliniyor. Londra  da birkaç yıl daha kalıyor sonra Stratfort’a dönerek burada yaşama başlıyor ve büyük olasılıkla son oyunlarını burada yazıyor.
  
William Shakespeare’in güçlü bir komedi dili vardır ve trajedileri insanın tüylerini diken diken eder. İzleyicilerin Shakespeare de sevdiği şey onun karakterlerinin kitap karakterleri gibi değil aksine yaşamda olan kişiler olmasıdır. Hamlet en ünlü karakteridir, çünkü gerçek yaşamda olduğu gibi hiçbir zaman tam olarak anlaşılmayan her çağda yoruma açık olmasıdır.
      
       William Shakespeare, 23 Nisan 1616’da Stratfort’ta, Ben Jonson ile birlikte katıldığı bir şölenin ardından hayata gözlerini kapar. Eserlerinin birçoğu Türkçe’ye çevrilerek, Türkiyede de sergilenmiştir. Bazı oyunlarının beyaz perde de sinema filmleri de çekilmiştir.





BAZI OYUNLARI

Bir Yaz Gecesi Rüyası

Bir büyü ve yanlışlıklar komedisidir. Atina yakınlarındaki bir koruda yollarını şaşıran dört sevgili, Periler Kralı Oberon ile kavgacı hizmetkârı Puck'ın büyüsüne kapılırlar. Kentten bir grup işçi de, gözden uzak bir yerde oyunlarını prova etmek için koruya gelir. Onlar da perilere katılırlar ve ortaya bir sürü karışıklık ve komik durum çıkar. Sonunda her şey düzelirse de, en komik sahne işçilerin Dük Theseus'un düğün şöleninde oyunlarını oynadıkları sahnedir.

On ikinci Gece

Yine bir yanlışlıklar komedisidir. Kadın kahraman Viola ve onun ıkız kardesının gemisi yabancı bir ülkenin açıklarında batar. Erkek kılığına giren ve "Cesario" adını alan Viola, ülkenin yöneticisi Dük Orsinonun hizmetine girer. Bu arada kaybolan erkek kardes de yardım sever denızcıyle kardesını aramaktadır. Erkek kılığındayken Dük'e aşık olur. Orsino'nun aşık olduğu zengin Kontes Olivia da "Cesario"ya tutulunca durum karışır.

Romeo ve Juliet

Romeo ve Juliet birbirine kan davası olan iki ailenin çocuklarıdır. Asla kabul edilemeyecek bir şey yapmışlar ve birbirlerine aşık olmuşlardır. Bu oyun Shakespeare'in yazdığı en büyük trajedilerden biridir ve sonunda Juliet istemediği başka bir adamdan kurtulabilmek için etkisi bir süre sonra geçen bir zehir içer. Romeo ise Juliet uyanmadan önce onu görüp ölü sandığından o da gerçek zehiri içer ve ölür. Bundan bir süre sonra uyanan Juliet ise Romeo'nun öldüğünü görünce dayanamaz ve Romeo'nun hançerini kendisine saplar.

Kral Lear

Shakespeare'in iyi evlat-kötü evlat olaylarını 2 ayrı hikâyede işlediği oyunudur.

Macbeth 

Macbeth, William Shakespeare'in en kısası olmasının yanında en önemli trajedilerinden biridir. Tüm dünyadaki hem profesyonel hem de amatör tiyatrolar tarafından sıkça sahneye konulur.
Oyunun, bir kısmı Raphael Holinshed'in ve İskoç filozof Hector Boece'nin İskoç Kralı Mac Bethad (Macbeth) hakkında yazdıklarına dayanır. Macbeth'in hikâyesi, genellikle güç düşkünlüğü ve arkadaşlara ihanet konularında örnek bir hikâye olarak gösterilir.
Macbeth, çizgi romana uyarlanmış eserlerdendir.

Hamlet

Hamlet'te, babası öldükten sonra annesiyle evlenen amcasının babasını öldürdüğünü öğrenen Danimarka Prensi Hamlet derin bir acıya kapılarak öç almaya karar verirse de, bunu bir türlü gerçekleştiremez.
Shakespeare trajedilerinin en ateşlisi, ama belki de en önemlisidir. Hamlet'in oyun boyunca tek arzusu babasının öcünü almaktır. Sürekli planlar yapar fakat kendi iç çekişmesinden dolayı buna bir türlü ulaşamaz. Bu plan uğruna eline geçen fırsatları da değerlendiremez. Hamlet'in babasının katili olan Kral Claudius onu öldürmek istediğini anlar ve o da Hamlet'i ülkeden İngiltere'ye göndermeye karar verir. Öcünü almak için tekrar dönen Hamlet'e karşı, kendini tehlikede hisseden Claudius, Laertesle bir olup Hamlet'i öldürmeye karar verir.Oyunun sonunda Hamlet; Claudius, Gertrude ve Laertes ölür...

Antonius ve Kleopatra

Tutkulu bir aşkı ve tarihsel olayları veren bu tragedyanın tarihi mi aşkı mı birinci plana aldığı hep tartışılır. Mısır'la özdeşleşen Kleopatra'nın Antonius tutkusu, Roma imparatorluğu içindeki karışıklıklar, Antonius'un Kleopatra'dan hem uzaklaşmak istemesi (belki de bunun için Sezar'ın kız kardeşiyle evlenmesi) hem de her seferinde ona koşması, iki yetişkin insanın birbirlerini vazgeçilmez kılıp aşkı acılarıyla, saplantılarıyla yaşamaları. Antonius ve Kleopatra aşkın başyapıtlarındandır..

Othello

Othello Venedik'te yaşayan Mağripli zeki bir askerdir. Mağripli, Desdemona adında, olağanüstü bir güzelliğe sahip olan bir kadınla evlenir. Oyun, Othello'nun Kıbrıs'a, Osmanlı ile yapılacak olan şavaşta görev almaya gitmesiyle şekillenmeye başlar. Othello'nun, emir eri olan Iago adındaki hırslı ve mevki düşkünü asker tarafından kandırılmasıyla karısı Desdemona'yı boğarak öldürmesi ve ardından Iago'nun tüm sinsi planlarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanır.

Titus Andronicus

Romalı komutan Titus ve ona düşman olan kraliçe arasında geçen trajediyi anlatır. Kraliçenin yaptığı kötülüklere karşı Titus'un sabrı ve intikam aşkı etkileyicidir...

III. Richard

Bunlardan ilki, rakiplerine ve düşmanlarına acımasız davranan kötü ruhlu ve kambur Kral III. Richard'ı anlatan III. Richard`dır. Kurbanları arasında Londra Kulesi'nde öldürülen iki genç prens de vardır. Yaşamını yitirdiği Bosworth Field çarpışmasından bir gece önce prenslerin ve öteki kurbanlarının hayaletleri uykusunda Richard'a görünür.

II. Richard, IV. Henry Bölüm 1, IV. Henry Bölüm 2 ve V. Henry

Tarihsel oyunlarından bazıları bir dizi oluşturur: II. Richard'ın Trajedisi, IV. Henry, Bölüm 1, IV. Henry, Bölüm 2 ile V. Henry bir dörtlü dizidir. II. Richard'ın Trajedisiinde bir güçsüz kral tahtından vazgeçerek tacını IV. Henry adını alan Hennry Bolingbroke'a bırakır. IV. Henry, Bölüm 1 ve IV. Henry, Bölüm 2 yeni kralın yönetimi sırasında sorunlar ve ayaklanmalar baş gösterir; bu sırada kralın öz oğlu Prens Hal avare ve savurgan bir yaşam sürer. Ama babasının ölümüyle tahta geçerek V. Henry adını alan Prenses Halin döneminde düzen yeniden kurulur. VI. Henry'nin orduları Fransa'da büyük zafer kazanır. Henry'nin Fransız prensesiyle evlenmesi her iki ülkeye de barış getirir. başkası çok üzülürken o hep sevinçlidir.

Julius Caesar

Shakespeare'in, konularını Eski Yunan ve Roma tarihinden alan oyunlarından en ünlüsü ise Julius Caesar`dır. Bu oyunda dürüst ve erdemli bir kişiliği olan Brutus, Jül Sezar'ın kendisini Roma imparatoru ilan etmesini önlemek amacıyla, arkadaşlarıyla birlik olup çok sevdiği Jül Sezar'ı özgürlük adına öldürür. Ama bunun cumhuriyetin yok olmasını önleyememesi üzerine de kendi canına kıyar.

Kış Masalı

Bu oyunlardan biri olan Kış Masalı'nda, Leontes adlı bir kral hiçbir neden yokken karısı Hermione'yi kıskanır, karısıyla tüm ilişkisini keser ve bebek yaşındaki Perdita adlı kızının yabani hayvanlara yem olsun diye ıssız bir yere bırakılmasını emreder. Perditayı bir çoban kurtarır ve büyütür. Sonunda kız, babasına geri döner. Kralın uzun yıllar boyunca pişmanlıkla andığı ve öldü diye yas tuttuğu Hermione de geri döner, böylece sonunda geçmişin hataları bağışlanır.

KAYNAKÇA

·         İnternet
·         Vikipedia
                                                                                                           
                                                                                                                        
                                                                               Hüseyin KAYAR